Din aleminin sanal buluşma platformu!
Yeni Sayfa 1

Favorilerime Ekle   Anasayfam Yap

Genel Sunumlar İlköğretim Sunumları İlköğretim ve Lise Sınıfları Ortak Sunumlar Lise Sunumları  
Yeni Sayfa 1

İLK ORUÇ

Bir kadının çocukluğunda tuttuğu ve o hiç unutamadığı ilk orucunun hikâyesini dinlemek ister misiniz?...

Hemen hemen her mevsimin Ramazan’ını yaşamış biri olarak, çocukluğumun “oruç ayları” hâtıra kutumda müstesna bir yer tutar…

Zihnimdeki en eski Ramazanı, iftar vakitleri yağan lapa lapa karla hatırlıyorum… Az ışıklı odalarda sofralar kurulurdu… Yemekten bir süre sonra teravih namazına giderdik. Kaymaklar da beş kuruştu… Şimdi güzeller güzeli iki yeğenime annelik yapan tek kız kardeşimin doğumu, bir Ramazan gecesi, teravih sonrasına denk gelmişti. Babamın bana bu güzel haberi muştulamasından sonra, o güne kadar çok az gördüğüm iki buçuk lirayı avucuma sıkıştırmasını hatırlıyorum… Sonra o paranın, sokaktaki diğer çocuklarla birlikte nasıl da tozunu attırdığımızı, birer büyülü evlermiş gibi o eski dükkânların çocuk ruhumuza, işleyen varlıklarını bugün bile onlardan geriye kalanların önünden geçerken hissederim…

Koca Halam o gün beni iftara çağırmıştı. Hem de özel olarak… Osman Enişte de, en sevdiğim tatlıyı yani ekmek kadayıfını yapacaktı… Bu benim ilk iftarımdı. O gün ilk kez oruç tutuyordum… Oruç, ilk günlerde biraz zor gelse de; sonradan alıştığım ve sevdiğim bir ibadet oldu. Şimdi bu yazıyı okuyanlar arasında oruçlu olanlar varsa kusuruma bakmasınlar, şu ekmek kadayıfından bahsetmeden edemeyeceğim…
Osman Enişte çok mahir bir adamdı. Her iş gelirdi elinden… Koca tepsinin ortasında minnacık gibi duran ekmek kadayıfı üzerine, hafif hafif dökülen şerbetin tesiri ile şişer kabarır ve tepsiyi silme doldururdu. Doğrusu bu şerbet dökme işlemi sırasında içimden “Böyle minnacık kalırsa kime yeter?” diye geçirdiğim olurdu… Tatlı, kaynar şerbetin etkisiyle şişer, kabarırdı. O demde yanık bir şerbet kokusu burun deliklerimden içeriye girer, âdeta ciğerime işlerdi… Sonra bütün tepsiyi silme dolduran yumuşacık kadayıf, biraz soğuması için korunaklı serince bir yere bırakılırdı.

Ramazan’da vakit, bir türlü geçmek bilmez. Zaman, dolu dolu yaşanır. Bizi bekleyen ve bizim beklediğimiz vakitlere bir sahur ve bir de iftar ilave olunur… Gecesiyle gündüzüyle, Ramazan günleri, yudum yudum, nefes nefes, adım adım yaşanır… Büyük Hala’da iftar edeceğim o ilk oruç günü de, zaman bir hayli ağır geçmişti. Belimdeki kemeri, her saat başı bir delik öteye çekiştiriyordum. Sonunda delikler tükendi. Belim mi incelmişti yoksa açlıktan midem sırtıma yapışmıştı da böyle mi olmuştu anlayamadım…
Oruç çetin ibadettir. Ama zorluk artıkça kul olmanın tadı da kalplerde artar.

Hala’nın evine vardığımda beni ilk bahçedeki meyve ağaçları karşıladı. Mevsim kış demiştim ya, kala kala, bir mübarek armut kalmıştı… Niye mübarek demeyin. İftara bu kadar yaklaşmışken, cümle nimetler, insanın gözünde mübarek olur… Yani, yenilip yutulacak bir şeyden çok, bir nimet bir ikram gibi… İster ekmek kadayıfı, ister bir acı soğan olsun, o günden bu güne dek, ben hiçbir sofrada iftar sofralarındakinden daha tatlı bir lokma yemedim…
“Eee tabi o kadar acıktıktan sonra ne yersen tatlı gelir” diyerek işin içinden sıyrılamayız… Diğer zamanlarda da çok acıkıp, çok mükellef sofralara oturmuşluğumuz vardır… Ama yok! İftar sofrasındaki tad, başka sofralarda bulunmaz. Çünkü Allah için aç kalanlar, yine Allah için doyurulur… Nimetler, hiçbir sofrada, iftar sofrasındaki kadar, onları veren Nimet Sahibi’nin adı anılarak yenemez… Çünkü O’nun emriyle aç kaldığımız gibi, yine O’nun emriyle oturmuşuzdur, iftar sofralarına…
Öğleye kadar tutup, öğleden sonra, bir liraya Babaanneme sattığım, o çocuk oruçlarından sonra, Koca Halam’da açtığım bu ilk gerçek oruç, benim için çocukluğun geride bırakıldığını gösteren, işaret taşlarından biri olmuştu…

Şu hafızanın cömertliğine bakın. Onca yıl sonra bu satırları yazarken, iftar sofrasındaki pidenin, çorbanın ekmek kadayıfının kokusunu duyar gibi oluyorum… Vakit geldi. Sofranın başına on dakika kadar önceden dizilmiştik.
Su, aziz su… Gözüm ondan başkasını görmüyor. Dakikalar art, arda dizilip geçti…
Top gümbürtüsüyle birlikte Ezan-ı Muhammedî bir kış akşamının, bir Ramazan iftarının haberini, çisil çisil yağan yağmurlar gibi üzerimize saçtı.

BİSMİLLAH SU…

BİSMİLLAH PİDE…

BİSMİLLAH EKMEK KADAYIFI...

Kategori: BÜYÜKLER İÇİN - Rahmet Ayı RAMAZAN
Ekleyen: Salih TEKİN
Tarih: 08.08.2012

Bu doküman sizden önce 32 kişi tarafından indirildi.

 

Bu habere puan verin        Bu habere 0 kişi 0 puan verdi

İlk Yorumu Siz Yazın

 

Yorum yazabilmek için sistem girişi yapmanız gerekir.

 

 

Yeni Sayfa 1

   
   
E-Posta:
Şifre:
Beni Hatırla

Kaydol

Şifrem?

 

   Site İstatistikleri

   
  Bugünkü sayaç: 10
  Toplam sayaç: 1.182.514
  Toplam Doküman: 1063
  Üye Sayısı: 10097
   



Yeni Sayfa 1

duaistiyoruz@dinalemi.net

Tasarım-Hosting: Spark Bilişim