Din aleminin sanal buluşma platformu!
Yeni Sayfa 1

Favorilerime Ekle   Anasayfam Yap

Genel Sunumlar İlköğretim Sunumları İlköğretim ve Lise Sınıfları Ortak Sunumlar Lise Sunumları  
Yeni Sayfa 1

HİCRETTEN GÜNÜMÜZE YANSIYAN MESAJLAR

Miladi:15 Kasım 2012
Hicri: 1 Muharrem 1434
"Hicri Yılbaşı"
Yani: Adil bir dünyanın kurularak, insanların dareyn saadetine ulaşabilmesi için; Efendimiz'in İslam devletininin temellerini atmak üzere Mekke'den Medine'ye hicretinin 1434. yılı...
Bu münasebetle İslam aleminin yeni hicri yılını tebrik ediyor, hayırlara vesile olmasını diliyor, Baş Yazarımız Ayşe Ünal AYDIN Hanımefendinin hicretle ilgili enfes yazısını burada da istifadenize sunuyoruz. Din Alemi Ailesi

HİCRETTEN GÜNÜMÜZE YANSIYAN MESAJLAR


İnsanlar için gerçek birer hidayet rehberi olan peygamberler, Allah Teala’dan aldıkları emir ve yasakları, ümmetlerine eksiksiz olarak iletirler. Onlar, bir yandan dini esasları tebliğ edip, açıklarken, diğer yandan da, en güzel şekilde yaşayarak insanlar için müşahhas birer örnek teşkil etmişlerdir. Bu durum, Efendimiz (S.A.V.)’in şahsında doruk noktaya ulaşmış, bunun için Kur’an-ı Kerimde Hak Teala, O’nu bizlere en büyük fazilet numunesi olarak takdim etmiştir:

“And olsun ki; Allah Rasulü sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” (Ahzab suresi, 21)

Ayet-i kerimenin ifade ettiği gerçek şudur: O’nun hayatı bizler ve kıyamete kadar gelecek tüm nesiller için güzel bir örnektir. Ancak; bu örneğin yaşantıya yansıtılabilmesi, her şeyden önce, gönüllerde peygamber sevgisinin yerleşmesini gerektirir. Zira örnek almanın belki de ilk şartı, sevmektir.

Rabbimiz, O’nu herkesten çok sevmiş, bizden de, O’nu herkesten ve her şeyden çok sevmemizi istemiştir. Bu nedenle Sevgili Efendimiz, “İman nedir?” diye soran bir sahabeye “Allah ve Rasulü’nün senin için her şeyden sevgili olmasıdır” buyurmuş, böylelikle Allah’ı sevmek gibi kendisini sevmenin de imandan olduğunu bildirmiştir.

Dolayısıyla bizler, O’nu sevmek ve kendimize örnek almakla mükellefiz. İşte bu yüzden, Efendimizin Mekke’den Medine’ye göçünü ifade eden Hicret olayını, bilinen tüm detaylarıyla anlatmak yerine, o yolculuktan bizler için, bu gün bile örnek teşkil edebilecek noktalara değinmek istiyorum.

Böylelikle hicretin, o günkü koşullarda Efendimiz (S.A.V.) için ne anlama geldiğini, bu dini yaşama, yaşatma, yayma ve yüceltme yolunda nelere katlandığını göstererek, O’nu daha iyi tanıma, anlama ve daha çok sevme gayretimize katkıda bulunabilmeyi ümit ediyorum.

Hicret, her şeyden önce Sevgili Peygamberimiz için bir teslimiyetti. Bilindiği gibi, o günlerde Mekke’de oldukça zor bir dönem yaşanıyordu. Efendimizin Medinelilerle görüştüğünü anlayan müşrikler, inananlara karşı zulüm ve işkencelerini daha da artırmışlardı. Bunun üzerine bir kısım Müslümanlar hicret için izin istemişler, bu konuşmadan birkaç gün sonra Efendimiz onlara, Medine’ye hicret için izin verildiğini müjdelemişti. Esasen Allah Rasülü (S.A.V) de hicret etmeyi düşünüyordu. Zira o günlerde müşrikler, O’nun mübarek varlığını ortadan kaldırmaya karar vermişlerdi. Ancak O, her şeye rağmen sabretmesi, Rabbinin bu konudaki hükmünü beklemesi gerektiğini biliyordu. Çünkü; daha risaletin ilk yıllarında, müşriklerden gelecek her türlü eza ve cefaya, peygamberlik görevi gereği katlanması hususunda Rabbi tarafından uyarılmıştı.

Bilindiği üzere, Hazreti Yunus (A.S) kavminin küfürdeki inatçı tutumundan son derece müteessir idi ve bu sebeple ilahi emri beklemeden isyankâr kavmini terk etmişti, O’nun bu konuda sabırsızlık göstermesi, Hak Teala’nın O’nu, balığın karnında bir sabır imtihanından geçirmesine vesile olmuştu.

Cenab-ı Hak, Efendimize, tebliğde yılgınlık göstermeme konusuna atıfta bulunarak, “Sen Yunus peygamber gibi olma!” buyurmuştu. (Kalem suresi, 38)

İşte bu nedenle Efendimiz, Allah tarafından kendisine izin verilinceye kadar Mekke’yi terk etmemiş, Rabbinin kazasına rıza göstererek, benzersiz teslimiyetiyle bizlere örnek olmuştur.

Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in, teslimiyeti kadar, tevekkülünün de, bizler için örnek olduğunu gösteren bir hadise de Sevr mağarasında yaşanmıştır.

Efendimiz kendisine yol arkadaşı olarak seçilen Hz. Ebu Bekir’le birlikte, bir gece, Mekke’den ayrılarak, buraya yaklaşık bir saatlik mesafede bulunan Sevr mağarasına sığınmıştı. Müşrikler her yerde O’nu ararken, onlardan bir grup mağaraya kadar ulaşmışlardı. Hz. Ebu Bekir, müşrikler mağaranın üzerinde dolaşırken onların ayaklarını görmüş, “Ey Allah’ın Rasulü, eğer ayaklarının dibine şöyle bir bakacak olsalar, onlar da bizi görecekler” diye endişesini dile getirmişti. Rabbine karşı her an tam bir güven içinde bulunan Peygamberimiz (S.A.V), “Üçüncüleri Allah olan bu iki kişi hakkında ne diye endişeleniyorsun? Onların yakalanacağını mı sanırsın?” diye onu teselli etmiş, Yüce Mevla’nın peygamberini ve müminleri, hiç bir zaman yalnız bırakmayacağına dair inancı ve tevekkülü ile bizlere anlamlı bir örnek olmuştur.

Müşrikler, Efendimizin sığındığı mağaranın girişine bir örümceğin ağ ördüğünü ve iki yabani güvercinin yuva kurduğunu görünce, içeriye bakma gereği bile duymadan oradan uzaklaştılar. Buna rağmen Efendimiz, Sevr mağarasından hemen ayrılmamış, tedbir amacıyla burada üç gün gizlenmeyi uygun görmüşlerdir. Müşrikler onları arayacak pek tabii ki bulamayacak, böyle olunca da, geçen zaman zarfında onların Mekke civarından hayli uzaklaşmış olduklarını düşünerek takip olayını yavaşlatacaklardı. Neticede olaylar tıpkı Efendimizin düşündüğü şekilde gelişmiştir.

Rabbine karşı her zaman sonsuz güven sahibi olan Efendimiz, bu davranışıyla tedbirin tevekküle mani olmadığını bizlere göstermişlerdir.

Peygamberimiz Sevr mağarasında Hz. Ebu Bekir ile birlikte üç gün geçirmiştir. O’nun gönül dünyasındaki esrarı, Hz. Ebu Bekir’in gönlüne transfer etmesiyle, Sevr mağarası kalbi eğitimin başlangıç noktası olmuştur. Sevgili Efendimiz burada, “Allah benim kalbime neyi koydu ise, aynen Onun kalbine aktardım” buyurduğu Hz. Ebu Bekir’e, gizli zikri telkin ve talim etmiştir. Hadis kaynaklarında yer almamakla birlikte, bu rivayeti Tevbe suresinde, Kur’an-ı Kerim tasdik etmektedir:

“İkisi mağarada iken O, arkadaşına; Üzülme, Allah bizimle beraberdir” buyuruyordu.

Ayette geçen maiyyet kelimesi Allah ile her an birlikte olmak, O’nu hep hatırda tutarak kalbin, Rabb ile olan irtibatını sürekli kılmak demektir. Gizli zikir de; bu olsa gerektir.

Böylelikle mağarada geçen üç günden sonra Efendimiz, Hz. Ebu Bekir ile birlikte yola koyuldular. Ne de olsa bu yolculuk, doğup büyüdüğü topraklardan ayrılış olduğu için O’nun hüzünlenmesine sebep olmuş, Hazvera mevkiine gelince devesini durdurmuş, bu mübarek beldeye yönelerek ona olan sevgisini şöyle ifade etmiştir:

“Sen Allah’ın yarattığı beldelerin en hayırlısı, Allah katında en sevimli olanısın. Çıkarılmaya zorlanmış olmasaydım, senden asla ayrılmaz, başka bir yeri yurt edinmezdim.”

Teessürü, mübarek, rakik gönlünde öyle büyüdü ki; Cenab-ı Hak O’nu teselli için, orada şu ayet-i kerimeyi indirdi:

“Sana Kur’an’ı (okumayı, tebliğ etmeyi ve ona uymayı) farz kılan Allah, muhakkak ki, seni tekrar oraya döndürecek, Ahirette de övülmüş bir makam olan şefaat makamına kavuşturacaktır.” (Kasas Suresi, 85)

Hicret; işte şimdi gurbet olmuştu.

Allah’ın arzı genişti
ve inananların namaz, oruç, ezan, gibi İslamî hükümleri yerine getiremediği bir yerde kalmaları caiz değildi. Sevgili Efendimiz nerede güven içinde olunacaksa orada yaşayıp, Allah’a kulluk vazifesinin eksiksiz yerine getirilmesi gerektiğini bizlere göstermiş oluyordu.

Böylece başlayan yolculuk mucizelerle dolu olarak devam etmiş, Efendimiz Rabiulevvel ayının on ikisinde, bir Pazartesi günü, Medine-i Münevvere yakınlarında bulunan Kuba köyüne ulaşmıştır.

Kâinatın Efendisi burada on günü aşkın misafir olmuşlar, bu süre içinde İslam’ın ilk mabedi olan Kuba mescidini inşa etmişlerdir. O günlerde elli üç yaşlarında bulunan Efendimiz, mescidin inşasında bizzat çalışmışlardır. Hatta bir seferinde, kucaklarına güçlükle kaldırılabilecek büyüklükte bir taşı almışlardı. Sahabenin biri, O’nun elindeki taşı almak isteyince vermemişler, “Sen de başkasını al” buyurmuşlardır.

Hicret; şimdi hizmet demekti.

Böylece O, hizmetin başında bulunan kimselerin hizmet bekleyen değil, hizmet eden bir ruha sahip olmaları, emri altında bulunanlardan daha gayretli bir şekilde çaba göstermeleri hususunda, bizlere yine güzel bir örnek olmuşlardır.

Daha sonra Kuba’dan ayrılan Efendimiz, bir Cuma günü, kendisini büyük bir coşkuyla bekleyen Medineli Müslümanların sevinç gösterileri ve tekbir sesleri arasında Medine’ye girmişlerdir. O, devesinin üzerinde ağır ağır Medine içlerine doğru ilerlerken, gönüllerini İslam’a, yurtlarını Muhacirlere açmış bulunan Medineli Müslümanlar, şimdi de evlerini Efendimize açmak ve O’nu misafir etmek istiyorlardı. Sevgili Peygamberimiz ise; onlardan hiç birini, diğerine tercih etmek durumunda kalmak istemediği için, bu olayda siyasi dehasını kullanmış, bu işi devesi Kusva’ya bırakmıştı.

Rasülullah (S.A.V), ‘Deveye yol verin, ona gideceği yer bildirilmiştir’, buyuruyordu. Elbette devenin yapacağı tercihe kimsenin diyecek bir şeyi olmayacaktı. Kusva, ülkemizde Ebu Eyyub el Ensari namıyla bilinen Halid b. Zeyd hazretlerinin evinin önündeki arsaya çökmüş, Efendimiz de yedi ay süreyle onun evinde kalmıştır. Mescid inşası olayında bizlere hizmeti gösteren Efendimiz, şimdide siyaseti gösteriyordu. İnsanlar arasında ayırım yapmamak, onların gönüllerini incitmemek, ya da bir takım zorlukların aşılması hususunda yerine ve zamanına göre siyasi davranılabileceğini, O’nun bu hareketiyle öğrenmiş oluyorduk.

Bilinmelidir ki; Hicret sadece mekânda yapılan bir yer değişikliği değildir. Zamanda da hicret söz konusudur ve aslında yaygın olan hicrette budur. Zira Peygamber Efendimiz (S.A.V.), bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Hicret iki özellik taşır:

-Birincisi günahları terk etmekte,

-İkincisi Allah ve Rasülü’ne hicret etmektedir.”


Buna göre bir Müslüman’ın, dinini muhafaza etmek ve yaşamak için İslam beldesine göç etmesi mekânda hicrettir. Zamanda hicret ise; insanların nefis ve şeytanın kötülüklerinden uzaklaşıp, Allah’ın emirlerine sarılması, onları yaşamaya çalışmasıdır.

Zira “Gerçek muhacir Allah’ın yasak kıldığı şeyleri terk eden kişidir.” Bu yönüyle hicret, kıyamete kadar devam edecek bir eylem olup, herkes için geçerlidir.

O; teslimiyeti tam, tedbiri tevekkülüne engel olmayan, içinde bulunduğu her durumda maiyyet şuuruyla yaşayan, hizmet ehli ve siyasetli bir peygamberdi ve bu kutlu yolculuk, O’nun emsalsiz özelliklerini, tüm güzellikleriyle yansıtan örneklerle doluydu.

O halde bugün için bizlerin yapması gereken, Sevgili Efendimizi her halükarda kendimize örnek alarak, O’nun güzel ahlakına bürünmeye çalışmak, hata ve günahlarımızı terk ederek bulunduğumuz yerde, hicret ruhu içinde yaşamaktır.

Yeni hicri yılınızı gönülden kutlar; Yüce Mevla’mızdan İslam Alemi ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını temenni ederim.

Kulluk şuuruyla yaşayacağımız nice yıllar dileğiyle...

Ankara’dan herkese selam, sevgi, saygılar...

Ayşe Ünal AYDIN

Kategori: Genel Sunumlar - Büyükler İçin
Ekleyen: Salih TEKİN
Tarih: 15.11.2012

Bu doküman sizden önce 105 kişi tarafından indirildi.

 

Bu habere puan verin        Bu habere 0 kişi 0 puan verdi

Dosya Hakkındaki Yorumlar (6)

Tümü

. Ayşe Ünal Aydın: ve Aleyküm Selam ; Sevgili Efendimiz(S.A.V)’in söz konusu edildiği her anlatım, O’nun örnek hayatından ve Kur’an-ı Kerim’de methedilen ahlakından esintiler taşıyacağından dolayı, hepimiz için etkileyici olacaktır. Önemli olan da bunu hissedebilmektir. Yorum gönderen siz değerli arkadaşlarıma, bilmukabele dua ve temennilerle teşekkürlerimi iletir, sizlere ve tüm takipçilerimize yeni hicri yılın güzellikler getirmesini dilerim. Selamlar... Ayşe Ünal Aydın 23.11.2012 
 
Melike Altındöven hocam yazınız çok güzel olmuş en az sizin kadar anlaşılır ve zarif Rabbimiz insallah sağlık sıhhat versin nice hayırlı hizmetlerde gücünüzü arttırsın... 22.11.2012 
 
mediha karataş yazınız çok etkileyici hocam teşekkürler  18.11.2012 
 
A.hatice ilhan Sayın Ayşe hn yazınızdan derinden etkilendim haklısınız eniyi hicret günahlardan uzak olmak başarmak zorda olsarabbim hepimizin hicretini kolaylaştırsın istanbuldan sevgiler 18.11.2012 
 
nejla özdaş her gün gönül göçleri yasıyorum gafletten gaflete göçüyorum heran.yanında dost gönlünde dostla göçenlere ancak imreniyorum. 18.11.2012 
 
nejla özdaş rabbim bir dost istiyorum ben de...  18.11.2012 
 

 

Yorum yazabilmek için sistem girişi yapmanız gerekir.

 

 

Yeni Sayfa 1

   
   
E-Posta:
Şifre:
Beni Hatırla

Kaydol

Şifrem?

 

   Site İstatistikleri

   
  Bugünkü sayaç: 33
  Toplam sayaç: 1.182.700
  Toplam Doküman: 1063
  Üye Sayısı: 10097
   



Yeni Sayfa 1

duaistiyoruz@dinalemi.net

Tasarım-Hosting: Spark Bilişim