Din aleminin sanal buluşma platformu!
Yeni Sayfa 1

Favorilerime Ekle   Anasayfam Yap

Genel Sunumlar İlköğretim Sunumları İlköğretim ve Lise Sınıfları Ortak Sunumlar Lise Sunumları  
Yeni Sayfa 1
NASIL BİR UMRE?... Ayşe Ünal AYDIN

NASIL BİR UMRE?...

Kutsal topraklara yapılan her yolculuğun, ziyaretçilerin hayatında, geçmişin temizlenip arındırılması kadar, gelecek için yeni güzel başlangıçlara vesile olmasını bekleriz. Umrede öğrenciler söz konusu olduğunda ise, bu beklentilerimiz biraz farklılık kazanır. Mukaddes beldelerdeki manevi atmosferin, onların pırıl pırıl dimağlarına, tertemiz yüreklerine, kişiliklerini en sağlam bir şekilde dokumalarına ve hayata bakış açılarını doğru biçimlendirmelerine yardımcı olacak manalar ilham edeceğini ümit ederiz.

Bu düşünceyle girişimin öncülerini ve emeği geçen herkesi gönülden kutlar, bu hayırlı niyetin tamamına ermesini dilerim.

Efendimiz(S.A.V.)’in Kabr-i Şeriflerinin bulunduğu Medine-i Münevvere, bazen umreden önce, bazen umreden sonra ziyaret edilir. Allah Rasulü(S.A.V.) “Beni, vefatımdan sonra ziyaret edenler, hayatımda ziyaret etmiş gibidir” buyurmuşlardır.

Her makamın bir teşrifat usulü olduğu gibi, Efendimizi ziyaretin de bir adabı vardır ve Rabbimiz bunu Kur’ân-ı Kerim'de şöyle açıklamıştır:

“Ey İman edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinin üstüne yükseltmeyin” Ayet-i Kerimenin ifade ettiği mana açıktır ve Efendimizin vefatından sonra ise, O’nun huzurunda sesin yükseltilmemesi şeklinde anlaşılır.

Allah Tealâ, Peygamberlerin bedenlerini çürütmeyi toprağa haram kılmıştır. Bu demektir ki, O bugün de yine Kabr-i Şerifinde diridir. Dolayısıyla O’na hayatta iken nasıl saygı ve tazim göstermek gerekli ise bugünde öylece gereklidir.

Ancak ne var ki bizler, her umre ziyaretimizde Mescid-i Nebevi’de, Efendimizi ziyaret için O’nun huzuruna doğru gruplar halinde ilerlerken, hep bunun aksi bir durumla karşılaşırız. Bir türlü önüne geçemediğimiz sesli ama boş konuşmalar, lüzumsuz tartışmalar, görevlilere (dilimizi anlamadıklarını bildiğimiz halde) sözlü sataşmalar arasında ve nihayet büyük bir hengameyle kendimizi Allah Rasulü(S.A.V)‘in huzurunda buluruz.

Sabır sadece bela ve musibetlere karşı dayanma gücü değildir. Her ibadetin başı sabır olduğu gibi, o ibadetin gereklerine katlanmak da sabır ister. Mescid-i Nebevide Efendimizin huzuruna neredeyse bir, bir buçuk saat gibi bir sürede ulaşabiliyoruz. (Özellikle Ramazan umrelerinde) Bu süre beklemek için uzun gibi görülebilir ama, kendimizi, gönlümüzü O’na hazırlamak açısından bakıldığında bu süre yeterli bile olmayabilir.

Efendimizi ziyaret etmek O’na sadece selam vermek değildir. Aynı zamanda O’nun bizi gördüğünü, işittiğini bilerek, O’na olan özlemimizi, şükranlarımızı, bağlılığımızı ve sevgimizi sunmaktır, aslında...

Ama O’nun yaşayarak bize gösterdiği, öğrettiği ve bizden beklediği, en önemli sünnetlerinden olan nezaket ve zarafet adına ne varsa, hepsinin büyük bir bencillikle hiçe sayıldığı bir ortamda huzura vardığınızda, içinizdeki tüm duygular yerini tarifsiz bir mahcubiyete bırakıyor.

Diğer yandan pek çok kimse, orada kendilerinden başka hiç kimse yokmuş gibi davranıp Efendimizi yüksek sesle selamlamaya kalkışınca, huzur halini yakalamanız ne yazık ki mümkün olmuyor.

Oysa böyle bir tavır her şeyden önce, emr-i ilahi’ye aykırı olduğu için doğru değildir ve Efendimizin mübarek ruhaniyeti ile bir edep dairesinde buluşmaya çalışan herkes için son derece rahatsızlık vericidir.

Evet; Efendimiz(S.A.V.) bugün de makamında diridir. Nuruyla cihanı aydınlatmaya devam etmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki, bizim bu feyz-i ilahiden nasibimiz, O Yüce Nebi’nin huzurunda, edebi gözetebildiğimiz ve gönlümüzü O’na açabildiğimiz kadardır.

Son umremiz bir Ramazan umresiydi. Yaşadıklarımız son derece üzüntü vericiydi ve kalabalık tek başına bunun mazereti sayılamazdı. Kafilemizde bulunan din görevlisi Beşiktaş’tan tanıdığım bir arkadaşımızdı.
“Gruptakileri lütfen uyarır mısınız? Böyle giderse kazandıklarını kaybedecekler“ diye endişemi ifade etmiştim.
“Kazandıklarını kaybetseler yine iyi, korkarım kazanmadan kaybedecekler” diyerek benim endişemi çok daha derin bir boyuta taşımıştı.

Kazanımları kaybetmek, Rahmani ifadeyle amelleri boşa çıkarmaktı ve Yüce Mevlâmız O’nun huzurunda sesin yükseltilmemesini emir buyurduğu ayetin devamında, inananları asırlar önce bu tehlikeye karşı uyarmıştı.
Böyle bir akıbete düçar olmaktan Allah’a sığınırız.

...Ve Mekke’de Allah’ın evindeyiz.
Beytullah; Arş-ı Âlâ’da meleklerin tavaf ettiği Beyt-i Mamur’un yeryüzündeki izdüşümü...
Rabbimizin belki de, Hz. Adem(A.S.)‘ı teselli için, yeryüzünde bina edilmesini dilediği ilk mabed...

Kabe’nin yapımı tamamlandıktan sonra Adem(A.S.)‘ın meleklerin öğrettiği üzere “Sübhanellahi velhamdülillahi vela ilahe illallahu vallahu ekber” diyerek beyti tavaf ettiğini, bu tesbihata “Vela havle vela kuvvete illa billah” cümlesini yine O’nun ilave ettiğini okumuştum.

“La havle vela kuvvete illa billah“
“Günahlardan kaçacak güç, ibadet edecek kuvvet ancak Allah’ın yardımıyladır.”


Bunu yasak meyve zellesiyle cennetten yeryüzüne indirilen, insanlığın atasından daha iyi kim bilebilir? diye geçiyor içinizden. Büyük bir mahviyete bürünüp belki de, Hz.Adem(A.S.)’ın o günkü haliyle bir nebze olsun hallenmeye çalışarak, “O’nun zürriyetinden bu beyte günahı ile gelenlerin affedileceği“ müjdesine nail olmak istiyorsunuz. Ama tam bu esnada oldukça gür bir ses, sizi iç âleminizden koparıveriyor. Bir grup ziyaretçinin başında bulunan görevli, sesini tüm gruba duyurabilmek için oldukça yüksek bir sesle dua okuyor. Grup arkadan koro halinde tekrar ediyor. O kadar huzursuz edici oluyor ki adımlarınızı hızlandırıp oradan uzaklaşıyorsunuz. Ama ne çare, bu defa da yine aynı şekilde dua eden bir başka gruba katılmış oluyorsunuz.
Bir kısım ziyaretçilerin rehber kitaplarda yer alan tavaf dualarını orijinal haliyle okumayı bilmedikleri düşünülerek böyle bir yol izleniyor.
Peki ama, bu duaların Arapça olarak okunması zaruri midir?
Ya da tavafta mutlaka dua kitaplarında yer alan bu dualar okunmak zorunda mıdır?
Bildiğim kadarıyla özel bir tavaf duası ya da duaları yoktur. Kitaplarda yer alan dualar Kur’anı Kerim’den, Hadislerden ve Salih kulların hak katında kabul görmüş niyazlarından yapılan derlemelerdir. Elbette bu duaların Arapça haliyle okunması uygun olur. Arapça okumayı bilmeyenler ise, pekala bu duaların mealini okuyabilirler. Duada esas olan gönül huzuru ile Allah’a yönelmek olduğu için isteyenlerde, kendi içlerinden geldiği gibi dua edebilirler. Herhalde bu, duanın tabiatına daha uygun olur.

Ne yazık ki tavaflarımız hep aynı minval üzere devam etti. Sonraki günlerde bir kısım genç arkadaşlarımızın da küçük gruplar oluşturarak yüksek sesle dua okumaya başladıklarını gördük. Herhalde büyüklere özenmişlerdi ve muhtemelen Arapça metni en iyi okuyan arkadaşlarını kendilerine rehber seçerek tavafa dahil olmuşlardı.

Tavaf alanı miting meydanı değildi ama, sizin huzur içinde Allah’a yönelmenize fırsat vermeyecek kadar sesliydi. Sonunda korkulan oldu, her tavaftan sonra birileri, diğerlerine hakkını helal etmedi.

Sevgili Efendimizin Ümmetim dediği herkese hakkını helal etmiş bulunan bu satırların sahibi; “Onlar ne denli rahatsızlık verdiklerinin farkında değiller, bilselerdi böyle davranmazlardı” diyebildi, sadece...

Kesin olan şuydu ki, ziyaretçiler bunun kul hakkına sebep olacak bir durum olduğunu bilmeyebilirlerdi. Ama gruptan sorumlu din görevlisinin bunu bilmediği düşünülemezdi. Sesli dua talebi gruptan gelmiş olsa dahi, bunun doğru olmadığı kendilerine izah edilmeliydi. Zira Efendimiz(S.A.V.) bir Hadis-i şeriflerinde: “Sizler sağır ve uzaktaki birine değil, her şeyi duyan ve gören Allah’a dua ediyorsunuz” buyurmuştu.
Kur’an ı Kerim'de ise "Allah’a yalvara yakara gizlice dua edilmesi" emredilmekteydi.

Sonuç olarak diyebiliriz ki;

Mescidler Allah’ın evidir ve orada bulunan herkes Allah’ın ziyaretçisi durumundadır. Yine mescitler tüm inananlar için ortak ibadet alanıdır. Bu yüzden diğer ortak alanlarda olduğu gibi, bu mekanlarda da herkesin birbirinin hukukuna azami ölçüde saygı göstermeye çalışması, başkalarını rahatsız edecek her türlü davranıştan titizlikle kaçınması zorunludur. Diğer yandan ise, Rabbin evinde konuk olan seçilmiş kulların, birbirlerine karşı her hal-ü karda daha hoşgörülü, anlayışlı ve affedici bir tutum içinde olmaları gereklidir.
Rahman’ın misafirlerinden beklenen budur.

Umreye gidecek olan öğretmen arkadaşlarımın, öğrencilerin ve bu yolculukta beraber olan herkesin, özellikle bu konularda gereken hassasiyeti göstererek, Ülkemizi mukaddes beldelerde en güzel şekilde temsil edeceklerine ve böylelikle başkalarına da güzel örnek olacaklarına inanıyorum.

Yüce Mevla’mızdan katında makbul olacak bir umre nasip etmesini diler, dualarınızı istirham ederim.
Ankara’dan Selamlar, Saygılar
A.Ünal AYDIN
 
02.06.2012

Bu haber toplam 3174 defa okundu

Haber Hakkındaki Yorumlar (6)

Tümü

güldane selamun aleykum hocam yazınızı çok beğendim.gerçekten insanlar artık birşeylerin farkına varmalılar.sizin yazılarınız ile inşallah aydınlanırlar bilgi sahibi olurlar. yazan elleriniz dert görmesin hocam.tüm dualarım sizinle 29.08.2012 
Mediha GÜLSOY M.GULSOY Hac ve umrede aynı sorunları yaşamış bir kişi olarak gerek ülkemiz insanlarının gerekse diğer müslüman kardeşlerimizin bu kutsal yolculuk öncesinde eğitilmelerinin şart olduğuna inanıyorum.Saygılarımla...  25.06.2012 
Tuba Satır Allah razı olsun hepimizin bilmesi gereken hususlara değinmişsiniz. Mevla kendimizi kaybetmeden, şuurlu ve huşu içinde ümre yapmamızı nasip etsin inşaallah... 11.06.2012 
Özden Pektekin Sayın Ünal hanım öncelikle bu konuda sizi tebrik ederim. Şimdiye kadar yaptıgım umrelerin hiç birinde yazınızın gerektirdiği manevi lezzeti layıkıyla yakalayamadim. Bunun icin umreye gideceklerin bir kursa tabi tutulması gerektigine inanıyorum. Sevgiler.. 09.06.2012 
Ayfer Hüner çok duygulanarak okudum yazınızı mescidi nebevide tartaklanan biri olarak.hocam 05.06.2012 
A.hatice ilhan duygularımıza tercüman olmuşsunuz sağolun hocam 03.06.2012 

Yorum yazabilmek için sistem girişi yapmanız gerekir.

       Benzer Haberler

Ayşe Ünal AYDIN: RAMAZAN AYI VE TERAVİH NAMAZI

Ayşe Ünal AYDIN: GÜLÜMSEYİN

Alim BAYHAN: DÜNDEN BU GÜNE DİN EĞİTİMİ VE İMAM-HATİP OKULLA

Ayşe Ünal AYDIN: YENİ NESİL TESETTÜR

Ayşe Ünal AYDIN:
"BİR AŞK HİKAY

Ayşe Ünal AYDIN:ZAMANIN ÖNEMİ VE YI

BAŞYAZI:"HİCRET" Ayşe Ünal

ANA-BABAYA İTAAT Mİ? İHSAN MI? Ayşe Ünal AYDIN

DENİZLİ’DEKİ BİR ETKİNLİĞİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ Ayşe ÜNAL AYD

ÇOCUK EĞİTİMİNDE ŞEFKAT VE SORUMLULUK DENGESİ Alim BA

KUR'ÂN TİLAVETİNDE KEMİYET Mİ? KEYFİYE

Konuk Yazar Rasül ÇÖVÜT: YENİ EĞİTİM SİSTEMİNDE İMAMHATİP OR

"DENİZLİ '4+4+4'E HAZIR" TOPLAN

NASIL BİR UMRE?... Ayşe Ünal AY

GÜLLERİN EFENDİSİ A. Ünal AYDIN

"GÜLLERİN EFENDİSİ":EFENDİMİZİN HAYATI SETİ TAMAMLAND

DENİZLİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ AÇILDI

Konuk Yazar Dr.Müh.Haluk Günerman: "JAPONLAR HAKKINDA İKİ TE

SUEDA NUR TEKİN'DEN BİR HİKAYE: "ZEYNEP ile MERYEM

Başyazı: YILBAŞINDA NOEL BABA BEKLEYEN ÇOCUKLARIMIZ

Konuk Yazar: A. Cüneyt TEKİN: ŞEB-İ ARUS KAVUŞMA GECESİ

ÖMÜRLERİ RAMAZAN OLANLARIN AHİRETTEKİ BAYRAMLARI MÜBAREK

HATA VE SEVABIMIZLA

AHMET ŞİŞMAN HAKK'A YÜRÜDÜ.

Başyazı: "İSTANBUL’UN FETHİNDEN GÖNÜLLER FETHİNE"

"Din Eğitiminde Müslüman, Öz Vatanında Parya! ÖYLE Mİ?!!

Başyazı: "İSLAM’DA ÇALIŞMANIN EHEMMİYETİ"

Başyazı: “KUTLU DOĞUM HAFTASI”: HZ. PEYGAMBER SEVGİS

Başyazı: BİLGİSAYAR EĞİTİM İÇİN BİR FIRSAT MI? YOKSA TEHL

Başyazı: ÇOCUKLAR İÇİN DİN EĞİTİMİNİN LÜZUMU

 

 

Yeni Sayfa 1

   
   
E-Posta:
Şifre:
Beni Hatırla

Kaydol

Şifrem?

 

   Site İstatistikleri

   
  Bugünkü sayaç: 19
  Toplam sayaç: 1.182.164
  Toplam Doküman: 1063
  Üye Sayısı: 10097
   



Yeni Sayfa 1

duaistiyoruz@dinalemi.net

Tasarım-Hosting: Spark Bilişim